13 Aralık 2012 Perşembe

Kochi 1

Rüzgar ulu ağacın yapraklarına dans ettiriyor, dansın notaları kulaklarımdan kalbime iniyor ,yaprakların arasından süzülen güneş ışıklarıyla kalbim genişliyor, sıcaklık yayılıyor, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşiyor. Yaklaşık 1m çapında ağacın gövdesi , uzunluğu ise bulutlarla ahbap desem, neredeyse bir sokağı kaplıyor dalları. Ne görkem!!! Kalakalmışlığım bir adamın dikkatini çekmiş olacak ki yanıma yaklaşıp " bu ağaç çok yaşlı diyor en az 400 yıllık. Portekizliler , Brezilya'dan getirmişler adı 'yağmur ağacı' ". Teşekkür ediyorum açıklama için, hayranlığım devam ederken .
Kochi'deyim, sonunda Kerala'ya ulaştım. Burası daha da sıcak , daha güney . Daha sıcak , daha yavaş....

Deniz kenarından ilerliyorum, şehrin içine doğru. Tek ve çift katlı koloni dönemi mimarisini yansıtan evler yolun kenarında, çiçek yağı satan dükkanlar, başıboş dolaşan keçiler.... Derken bir hareketin içinde buluyorum kendimi.Kamyonlar sıra sıra yolda , renkli gömlekli,altları longili, başları bandanalı adamlar çeşit çeşit baharat çuvallarını yüklüyorlar. Loş, eski depolarda eski masalar, yıpranmış sandalyeler, üstüste konulmuş çuvallar göze , çuvallardan taşan karışık baharat kokuları da burna çarpıyor , Beyaz saçlı, orta yaşlı, kilolu bir adam elindeki gazeteyle uyuşukça sineği kovalamaya çalışıyor. Yavaş çekimde iç mekan, dışarıda ise bir hengame... Burası Kochi'nin Baharatçılar Çarşısı.
Kerala eyaletinin baharatlarının ünü M. Ö 3000'li yıllarda Sümer yazıtlarına kadar geçmiş. Baharatlar Asurluları, Babillileri , Mısırlıları Malabar Sahili'ne çekmiş. Antik Yunan'da ve Roma İmparatorluğu'nda bölge özellikle karabiberiyle pek ünlüymüş. Bodrum 'lu Heredot'umuz , Araplar tarafından Kerala'dan getirilen malların Yahudiler tarafından satıldığından bahseder. Kerala'nın eski çağlardan başlayıp Arap hakimiyeti altında geçen ticaret ağı oldukça geniş; Mısır'dan Çin'e, Roma İmparatorluğu'na uzanan bu ağ Kerala'ya da farklı kültürlerin etkilerini getirmiş ve ayrıca kültürler arası evliliklerle de farklılıklar özümsenmiş. 15.yy'da Portekizliler kolonileştirmiş bölgeyi ardından Hollanda kolonisi olmuş 18.yy'da İngiltere 'nin hakimiyetine girmiş ve bu hakimiyet 1947'ye kadar devam etmiş. Koloni sonrası dönemde ticaret gerçek sahiplerine dönmüş. Değişmeyen tek şey hareket olsa gerek burda çağlar boyu.
Cadde boyunca ilerlediğimde hareket biraz azalıyor avlulu binalar, Eminönü Hanları'nı andıran yapılar . Renkli kapılı, boyaları dökülmüş hanlar , içlerinde , kıyılarında köşelerinde capcanlı renkleriyle tektük tasarım dükkanları, avluda kurumaya bırakılmış çay yaprakları..... Bu binaların birinin avlusunda çay yapraklarıyla beraber bir ressamın atölyesi çıkıyor karşıma . Suresh; fillerin ressamı. Sadece fil çizen Suresh'in sloganı " elephants without chain" ( kelimesi kelimesini çevrildiğinde zincirsiz / özgür filler). Filler Suresh için bir sembol, insanları yansıtıyor ve Suresh'in dünyasında insanlar zincirlerini koparmış, özgür ve eşitler.....
Sanat galerileri cadde boyunca devam ederken , bir sonraki durakta kadın bir ressamla tanışıyorum. Emekli bir öğretmen olan ressam, kadınları resmediyor, genç yaşta zorla evlendirilen genç kızları. Resimlerde hüzün ve üstü örtülü tazelik ... Her resim için bir şiir yazmış, çalınan hayatlar için.
Kaç kilometre yürüdüğümü bilmiyorum ama şehir , hareket, durgunluk, kokular, hüzün, renkler, hayaller , yaşanmışlıklar beni alıyor içine. Turist otobüslerinin karşıma çıktığı yerde uyanıyorum . Mattancherry Sarayı önümde. Saray , 16. yy'da Portekizliler'in bölgenin rajasına hediyesi. Duvarlarda Mahabarata ve Ramayana destanlarını betimleyen duvar resimleri , rajaların zengin, ahşap ince oymalı, tahtırevan koleksiyonu , mücevherle işlenmiş göz alıcı kaftanlar, kraliçe odasını süsleyen şair Kalidesa'nın destanından alınan duvarlara işlemiş aşk sahneleri ile saray görülmeye değer.

Sarayın arka taraflarında Yahudi mahallesi uzanıyor. Yahudilerin Kerala'ya gelişleri M. Ö 6.yy'a kadar gidiyor. Oldukça turistik olan bölgede, evler restore edilmiş , sinagog da öyle, antikacılar ara sokaklarda. Ama yahudi nüfus çoktan göç edip gitmiş.
Lonely Planet'ten yani gezginlerin vazgeçilmez kitabından öğrendiğim bir restauranta giriyorum yemek için. Aslında burası bir esnaf lokantası, ahşap masalı , siyah derili ahşap sandalyeli, çelik sürahili, duvarlarında birkaç eski siyah beyaz fotoğraf asılı.... Otururur oturmaz bir masaya, karşı sandelyeme Hintli bir adam oturuyor, yan masadaki genç kız da 'ben yardım edeyim' diyor gülen gözlerle , ısmarlamana. Masala Dosai, seçimim, krep yanında pancar ezmesi, bamyalı türlü ve hindistancevizi sosuyla yenilen bir yemek. Burda yemek elle yeniyor ben de deniyorum ama pratik istiyor bu da.Çook leziz, mmmm;))) Yan masayla sohbet de leziz. Sohbette bir ara 'yoga yapıyormusun? çok iyi bir hocayla çalışıyorum , gelmek istermisin?'diye soruyor Rija , şeker kızımız, ' çok isterim 'diyorum ve ertesi gün için sözleşiyoruz.

Benim biraz işim var bugün . Kerala bir ayurveda , kelimesi kelimesine anlamı 'yaşam bilimi', alternatif Hint tıbbı merkezi ben de bir klinikten randevu aldım. Bunun için körfezin karşı kıyısına geçmem gerekiyor; Ernakulam'a . Vapura bilet için sıraya giriyorum, kadınlar ve erkekler için ayrı gişeler var. Şehirde yaşayan çoğunluk hindu ama ciddi bir ölçüde de hristiyan ve müslüman nüfus da mevcut. Sokak keçileri de müslümanlara aitmiş. Yaklaşık 20 dk'da karşıya geçiyor vapur gün batarken. Vardığım yer modern şehir, baharat dükkanları, kumaş ve sari mağazaları, sapsarı ışıldayan kuyumcular,ilerlemeyen trafik ve korna sesleri. Tek katlı evlerin arasında , güzel tek katlı bir bina. Geldiğim yerin bildiğin poliklinik, beyaz önlüklü doktorun odasına kabul edildiğimde de her hangi bir doktor muayenehanesinden bir farkı yok odanın. Ama muayene kısmı biraz farklı.Sorununuz nedir , diye soruyor. Bir şeyim yok , diyorum doshamı( beden tipimi) öğrenmeye geldim. Ayurvedaya göre 3 dosha, element var pitta-ateş,kapha-toprak ve vata- hava. Bu doşaların eşit olarak bedende dengede olması gerekiyor olmadığında hastalanabiliyoruz. Benim doshalarımı öğrenmek için nabzımı tutuyor . 'Sen kaphasın ama pittan baskın 'diyor. Yani acı , tatlı, çok sıcak , soğuk yok, et yok , bolca çiğ sebze, meyve. Biraz da öğüt veriyor hayata dair. Biraz da sohbet taTürkiye'den ayurveda muayanesine gelmemden çok mutlu, bana bir reçete veriyor ve emailini, arada yaz diyor bana sorun olduğunda , merak ederim. Çok teşekkür edip çıkıyorum ayurvedik ilaçlarımı almak üzere.( Verdiklerinden biri bir merhem, her derde deva olduğu gözlenmiştir, yanık , kesik.....)
Şehir hala çok gürültülü , patırtılı. Kochi 'de ise akşam serinliği. Balıkçılar , son satışlarında. Hafif bir rüzgar dokunuyor bedene, seslerle dönüş yolunda.....