31 Mart 2015 Salı

Mc Leod, Ganj Diaries


MC LEOD Ganj DIARIES 1

  It is so cold, I can't sleep . I am lying on the top bunk bed on the train to Patankhot, freezing. I have only a polar jacket and a light sheet covering me. I raise my head and see my young Panjabi neighbor who is lying under a thick wool blanket, listening to music and wearing a red "rapper" hat that reads 'obey'. Remembering the dark chocolate cake that I bought earlier, I reach out for my bag and grab the cake. I offer to share it with my young neighbor, and he says, "it's very tasty". Then, he hands me a colorful plastic bracelet, and tells me that he learned to make it by watching youtube. We eat our cake slowly and happily. After we finish, I try to sleep again, letting myself go to the voice of Ane Brun. The train is moving slowly, the cold wind is getting through to my skin. It is dark and silent, the trains movement wraps  the people like a cradle. In the middle of the night, I wake up, my young neighbor is in a deep sleep. I raise my head, when I see  the eyes of a man looking at me intensely from the seat next to the door corner. I put my head again on my backpack and crawl under the cotton sheet and try to sleep. 
Dawn breaks slowly, people get off, and the cart gets less crowded. Finally in the train like dawn breaking the dark , silence is broken with the cry of salesmen "pokhara! chai!" People awaken, mid bunks are closed. I get down, and small talk start. I am the only tourist in the compartment,  the other passengers ask me where I am coming from, where I am going to. I tell them that I am  from Turkey, coming from Goa,and  going to Dhramsala,to listen the teachings of the Dalai Lama. They approve with pride. Then, my monk friend walks in wearing his maroon monk dress, whom I had met as I was getting onto the train. He had told me that we would go to Dhramsala together. He joins our conversation, tells us that he is originally from Tibet but living in Nepal in exile and he was chosen for the meeting which would take 3 days in a monastery. Afterwards, he will join the long life ceremony of the Dalai Lama. Through the conversation, languages change from English to Hindi from time to time. They then translate, we make jokes, we laugh, we are happy.
Finally the train arrives to Pathankot, I leave the station with my new friends. They tell me  to wait  for them  to arrange a minibus. I meet the other monks and we talk.. adding each other on Facebook. They arrange a minibus and the gang gets in, all the seats are full. On the road we share food , stories and laughter. We slowly drive up to the mountain path. I see monkeys on the road scream with surprise, my new friends laugh at me. We listen to the latest  pop songs and have fun. It takes   about three hours and a half to reach Mc Leod Ganj. We all say goodbye, with the hope of seeing each other again. I pull my luggage on the dirt roads of Mac Leod to find my hotel.
The weather is freezing, I can see the snow capped Himalayas. The village is small with one square where all the roads lead.
 It is Mc Leod, Ganj where Dalai Lama's seat in exile and the residency of His Holiness.  The village was  originally established by the British and named after by David Mc Leod, who was the Lieutenant -Governor of Punjab. It was the headquarters of the British and destroyed in the earthquake in 1905. It was backwater until 1960, when the Dalai Lama claimed asylum here following the Chinese invasion of Tibet.

  I arrive to my hotel, walk into the room, go out to the  balcony and see the eagles. I watch the eagles flying over from my balcony, just like I watch the seagulls from my balcony in Istanbul. The monkeys are jumping from roof to roof,climbing up to the balconies, like the cats  in Istanbul. I look at the snow capped Himalayas , pine trees under the snow, watching the eagles and monkeys,  hearing the cries of the children playing, I feel serene...
  

1 Mart 2015 Pazar

Tekrar Goa

   Önümüzdeki aracın arkasındaki yazı 'kornanı çal", taksi şöförü de upuzun tropikal  ağaçların çevrelediği  dar, virajlı yolda aracı geçerken kornasını çalıyor. Sokaklarda bitip tükenmez bir korna sesi, önce yadırgadığım hattâ rahatsız olduğum bu sese sokaklarda dolaştıkta minnet duyuyorum. Hindistan trafiği o kadar kötü ki! Yollar bozuk ve geceleri karanlık, arabadan çok motor var, her an önünüze inek veya başka bir hayvan  çıkabilir, dar virajlarda geleni görmenin de imkanı yok. İşte bu yüzden korna, gerçekten de  hayat kurtarıyor.  Yollarda yeni apartman sitelerinin ilanlarını, başıboş otlayan inekleri, bazı ineklerin üstünde türemiş leylek akrabası kuşları, Hintli kadınların çoğunun giyemeyeceği kıyafetlerin ( batılı tarzda) reklam panolarını, adını bilmediğim tropikal ağaçları, ulu banyan ağaçlarını, gökyüzünde süzülen  yırtıcı kuşları,  beyaz bir Kartal  gördüm sanki,geçerek havaalanına varıyoruz. Yolumun  hedefi Dhramsala, ama yaklaşık bir buçuk gün sürecek varmam. Bunu düşünürken, bir yandan kendime kızıyorum, 'sen, 30-35 derece sıcağı, güzel yürekli insanları, şahane konserleri, derin  meditasyonları, sıcak denizi, leziz yemekleri, sevdiğin yoga hocasını bırak,9 dereceye Himalayaların eteklerine git, neymiş Dalai Lama yarım gün öğreti verecekmiş, üstelik programı da değişebilir, Ah Goa!' 

  Goa, Hindistan olmayan Hindistan! Gerçi tek bir Hindistan genellemesi yapılamaz, bu çeşitlilikte, renklilikte. 29 eyaleti, 22 resmi dilli ve 400ü aşkın konuşulan dili olan bir ülke nasıl genelleme yapılabilir ki! Yani hiç bir yer, hiç bir yere benzemiyor da, geleneksel olarak daha tutucu diğer eyaletler, burası turistik olduğu için Akdeniz'deki tatil beldelerini andırıyor  bazı kesimleri.Eski Portekiz sömürgesi olan bu eyalete ikinci ziyaretim. Ilkinde Güney'inde sakin bir sahilde Palolem'de  kalmıştım, o kadar sakindi ki diskoya girişte kulaklık veriyorlardı. Bu sefer önce bir zamanların hippi köyü Anjuna ile başlıyor seyahatim. Anjuna'ya gitme sebebim iki çok iyi yoga hocasıyla çalışmak, Rolf ve Marcy, ashtanga tarzı yoga yapanların yakından tanıdığı isimler. 
 Anjuna biraz yayılmış bir köy. Vahşi, gerçekten de vahşi,  ve çılgın partileriyle ün salmış. Ben de biraz denize gireyim diye sahilde ayarladığım otel  sabah 7ye hattâ 9'akadar süren partilerin müziği yüzünden burnumdan geliyor. Sahilde her yerde Goa Trance çalıyor benim kafam bu tempoya bu kadar maruz kalmayı kaldırmıyor... Lakin Salı günleri akşamüstü başlayan, ertesi gün  sabah  9'a kadar devam eden , Shiva Valley partileri dillere destan, katılmamak olmaz. Yalnız çok dikkatli olun, gece kumsalda yürümeyin, ayık olun çünkü neredeyse her hafta bir ölüm oluyor Anjuna'da ya uyuşturucu yüksek doz, ya kavga ya kaza...

  Anjuna  bit pazarı ile ünlü. Çarşambaları gündüz, sıcakta nefes alması zor olan pazarda bolca kıyafet, takı, hediyelik eşya ile birlikte sahil tarafına doğru yabancı tasarımcıların işlerini ( Türk tasarımcılar da var) ve yemek tezgahlarını ( falafelden dönere, zeytinyağlı Türk yemeklerine, kahve ve tatlıya kadar) bulabilirsiniz. Aynı zamanda bir kaç yerde canlı müzik de var.

  Benim favori pazarı Anjuna'ya yaklaşık 15 dk uzaklıktaki Cumartesi Pazarı oldu. Pazar, akşam ama alışveriş yapmak istiyorsanız 18.30 gibi orda olup pazarı rahat rahat gezmenizi tavsiye ederim. Akşam 8'den sonra çok kalabalık oluyor. Pazarda bir sahnede her hafta farklı gruplar sahne alırken, üç teras diskosunda gene farklı dj'ler çalıyorlar. Pazarda bayağı yabancı tasarımcı var ve fiyatları Istanbul  fiyatları neredeyse ama, İstanbul'da bulamayacağınız çok farklı tasarımlar bulmanız mümkün. Yemek konusunda da pek çok Restaurant'ın standı var, aç kalma şansınız yok, pizzadan, Tayland yemeklerine her şey var.
 
  Anjuna'da da yemek yönünden çok şanslıydık, German Bakery rahat atmosferiyle, Artjuna cool haliyle ve Ramesh ise nefis thalileriyle hem gözümüzü hem de karınlarımızı doyurdu. Sakin bir gün batımı ve iyi bir yemek için Zoories'i de tavsiye ederim. Anjuna'nın biraz dışındaki Anand restaurant ise taze ve leziz balıklarıyla ünlü.

   Anjuna'da benim hayatım genelde sakin geçti sabah 5.30'da kalkıp henüz gün ağırlardan  pembe bisikletime atlayıp şalaya giderken, insanlar yeni partilemekten dönüyorlardı. Öğleden sonraları ise  çevredeki plajlara gidiyorduk,Anjuna'nın  sahili  olmasına karşın, fazla yapılaşma sahili yok etmiş, inşaat firmalarının sürekli kum taşımaları yüzünden kayalık çoğu yer ve denize girilen alan kısıtlı, ayrıca her yerde çalan yüksek sesli müzikle plajda kalmamın imkanı yok.

  Vagator 15 dk uzaklıkta, plajı güzel, özellikle Little Vagator Plajı çok daha sakin. Vagator'da yemek yiyecekseniz Bean me Up vegan menüsüyle, Thalassa Yunan yemekleriyle evi özleyenlere tavsiye edilir. Kokteyl eşliğinde güneşi batırmak isteyenler, Little Vagator'da Waters pek mutlu eder sizi.


  Anjuna'dan yaklaşık 20-25 dk uzaklıktaki Ashvem ise 5 yıldızlı tesisleriyle, Mick Jagger'ın kızı Jade Jagger'ın sahildeki dükkanıyla daha farklı bir kitleye hitap ediyor. Asvem'deki ünlü Fransız Restaurant 'ı La Plage ise damakları zevkten çıldırtıyor. Eğer yolunuz düşerse susamlı ton balığı, Mango carpacciosu, çikolata fondüsü, eğer 3-4 kişiyseniz de çikolata thalisini denemeden dönmeyin derim. Şaraplar da hiç fena değil. Fiyatlar Hindistan standartlarına göre oldukça pahalı ama Istanbul standartlarında şık bir lokantada vereceğiniz miktardan  daha uygun. Ayrıca La Plage'ın girişindeki tasarım dükkanlarını da zaman ayırın derim, nefis objeler var. Eğer Goa'da romantik ve lux,sakin, zahmeti az bir tatil yapmak isterseniz Asvem tam size göre.

   Benim favorim ise Arambol. Sokaklarda insanların birbirlerine gülümseyip selam verdiği, sahilinde insanların yoga, meditasyon, tai chi vb. faaliyetlerde bulunduğu, gün batımında jonglörlerin, acro yogilerin, dansçıların 'drum Circle'la (müzisyenler davul çemberi oluşturuyorlar) sahilde güneşi uğurladıkları Arambol. Alternatif bir  yaşamın kalbi benim için, şahane konserler, gösteriler, kalp açıcı meditasyonlar, güzel insanlar... Eğer Arambol'e yolunuzu düşürürseniz Facebook'ta " what is happening in Arambol?" Sayfasını beğenin. Mutlaka akşam Ash'te bir konser izleyin, mekan inanılmaz güzel, yaratıcı. Banyan Tree'de dans edin, Pazar akşamı Magic Park'ta kendinizi müziğe bırakın. Dreamland Cafe'de çikolatalı mus yiyin, benim için de yiyin;) Once in Nature'da ve Magic Park'ta organik füzyon yemeklerin tadına bakın. Hergün gün batımını izleyin. Keyfinize bakın, kalbinizi açın, güneşi içinize alın :)
 

Ash'te Arambol'ün efsaneleri konseri, konser devam ederken de ressam da sahnenin yanında çalışıyor

Zoories'ten günbatımı



Arambol'de Karnaval