2 Mart 2012 Cuma

Gokarna

Bindigim riksav (motorsiklet taksi) , tozlu yollardan, palmiyelerin kenarindan gecerek 4- 5 katli kirli sari bir binanin onunde duruyor.
- Tren istasyonu, tren istasyonuna gitmek istiyorum, diyorum.
- Burasi , diyor sofor siritarak.
Gozlerime degil sofore inanarak yasli binanin merdivenlerini tirmanmaya basliyorum. Basamaklari ciktikca sesler gelmeye basliyor ve ust katta terminal gibi bir yere geliyorum. Biletimi alip platforma geciyorum. Tek bos yer saclari dreadlock li genc bir adamin yani. Gidip , yanina oturuyorum ve sohbete basliyoruz. Ismi Christoph, Alman, Kuzeyde 3 hafta dolastiktan sonra plajda dinlenmeye gelmis. O da Gokarna yolcusu. Yasli bir Ingiliz kadin katiliyor sohbete. "Yer ayirttiniz mi?" diye soruyor. "Yoo" diyoruz. "kasabada festival var, binlerce kisi ;Hindu, turist kasabaya gidiyor" diyor. Bize bir telefon numarasi veriyor , ariyoruz ;yer yok. Christoph gitmesem mi acaba ,diye dusunuyor ben de en kotu ihtimalle kumsalda uyurum diyorum.
Tren 1 saatlik gecikmenin ardindan geliyor. Bir saat Hindistan standartlarina gore cok iyi. 24 saatlik rotarlarin olabildigi bir memleket bu memleket. Tren platforma yaklastiginda bir kosusturma basliyor. Normal yolcu treni oldugu icin yer bulan oturuyor. Christoph ve ben daha bos bir vagon bulabilmek icin kosturuyoruz sirtimizda cantalarla ama nafile. En sonunda yorulup , bir vagondan atiyoruz kendimizi iceriye. Icerisi oldukca kalabalik, genelde cocuklu aileler var. Cantalarimizi yukaridaki raflara yerlestirip, duruyoruz. Halktan epey bir ilgi goruyoruz. Cocuklar utangacca gulumsuyorlar. Ben de onlarin fotograflarini cekip , gosteriyorum. Sonra soruyorlar' Adin ne? Nerdensin ?" , cevap veriyorum , konusmaya basliyoruz. Aileler gururlu cocuklarinin bu ingilizce sohbetinden.
Trende kendimi bir tiyatro sahnesinde zannediyorum ara ara. Neredeyse her 5 dk. da bir baslarinda tasidiklari mavi sepetleriyle kahve, cay, pakora samosa diye bagiran adamlar geciyor koridordan. Sonra 15 yaslarinda bir kiz cocugu kucaginda 9-10 aylik bir bebekle insanlari durterek , eliyle de yemek isareti yaparak yuruyor . Ardindan pembe sarili, beyaz sacli , yasli kor bir kadin elindeki uzun bir sopayla yere vurarak ilerliyor ; diger eliyle de  icinde bozuk para olan metal bir bardagi tingirdatiyor. Vagonun arka tarafindan  da akordion calan orta yasli bir adam ve arkasinda sarki soyleyen genc bir kiz beliriyor. Ve boylece  devam ediyor. ..
1.5 saat sonra tren istasyonuna variyoruz. Istayon sehirden 7 km. uzaklikta ve disarisi tam bir karmasa. Bircok otobus,minibus , riksav ve biz saskin turistler. Trende tanistigimiz 2 Isvecli kadin , Chritoph ve ben bir minibuse tikistiriliyoruz. Cantalar minibusun ustune giderken ben ve 2 gezgin daha soforun arkasinda bank gibi bir yerde oturuyoruz. Sirtimi arkamdaki cama yaslarken ayaklarimi ustuste onumdeki direge yasliyorum. Iki ayagimi yere koyabilecegim bir alan yok ama ben gene de rahatim. Christoph vites kutusunun ustunde oturuyor. Onumdeki , soforun yanindaki tekli koltuga ise 60-65 yaslarinda iki Rus kadin yerlesiyorlar. Ayakta , oturarak en fazla 15 kisinin sigabilecegi minibuste 27 kisi gidiyoruz sehre dogru. Koylerden , kerpic evlerden ve polis kontrollerinden gecip kasabaya variyoruz. Kasaba cok kalabalik, yollar arac trafigine kapanmis. Sonucta 2 Isvecli kadin , Christoph ve ben bir riksav kiralayip, esyalarimizla biniyoruz. Minibus yolculugumuzdan sonra ricksav cok genis geliyor bize , ilerlerken neseyle bagiriyoruz ; Kuddle Beach, Kuddle Beach...
Ricksav bizi tarla gibi bir yerde birakiyor, plaja ancak yuruyerek gidilebiliyor. Cantalarimizi sirtlanip birakiyoruz kendimizi dar ,kirmizi toprak patikadan asagi , agzimizda bir turku  Shiva Shiva Shambo....Yolun sonu guzel bir plaj ve kipkirmizi gun batimi. Kalmak icin yer bakiyoruz ama her yer dolu. En sonunda az yukaridaki koyde bir yer buluyoruz 4 TLye ama cook pis, kirli bir dosek, yara bantlariyla yamanmis bir cibinlik bol miktarda hasarat , atermitle ortulmus bir cati ama duvarla cati arasi yaklasi 30cm. acik. .  En azindan esyalari birakiririm, kumsalda da  uyurum diyorum. Christoph'la sahile iniyoruz ben "sahilde uyumak istiyorum"diyorum o da "seni yalniz birakamam" diyor. Yemek yedigimiz restauranta kumsalda uyumanin guvenli olup olmadigini soruyorum. " Inekler karanlikta sizi gormeyip ustunuze basabilirler, en iyisi siz burda, restaurantta kalin" diyorlar. Seviniyoruz. Christoph inanamiyor ," ben Almanim , unutma "diyor bana . "Benim icin hersey cok ters." Hak veriyorum Almanlarin despot duzeniyle Hindistan'in 'her an her sey olabilir sasirma ' duzensizligi. Aksam restaurant kapaniyor ve  genis beton banklara  2 dosek seriyorlar,sonrasinda yildizlar yorgan, dalgalar ninni  bana....